“Darbe ile darp olunanlar…”
Okumayı yazmayı yaratan ve sevdiren Rabbimizin adıyla…
Ülkemiz cumhuriyetin kuruluşundan bu yana defalarca darbelere,
darbe girişimlerine, eylem planlarına, ayaklanmalara, muhtıralara maruz
kalmıştır. Darbenin kökü arapça olup
ḍrb kökünden gelen ḍarba ضربة "vuruş, vurgu" sözcüğünden
alıntıdır. Darp etmek, vurmak
anlamlarına gelen bu kelimenin gerçek manadaki tezahürünü 15 Temmuz gecesi
şahit olduk. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gerçekleşen darbelerde
nerdeyse bir kurşun bile sıkılmamış el konulan yönetime rahatça geçilmiştir.
Fakat bu darbe girişiminde milletin paralarıyla alınan silahlar millete
doğrultulmuş ve darba girişilmiştir.
Bir Müslüman başka bir Müslüman kardeşine kurşun sıkar mı?
Diye sormaya gerek duymuyorum. Eğer ideolojiler kuranın ve sünnetin önüne geçip
şahıslara olan bağlılık bu safhaya ulaşırsa kurşun sıkılır. Hem de öyle bir
sıkılır ki… Bedenleri birbirinden ayırırcasına sıkılır, çoluk çocuk yaşlı demeden
sıkılır, tanklarla öyle bir ezilir ki, zafere giden yolda kullanılan her yöntem
meşrudur dercesine hem de…
Evet, her darbe sonrasında bir sürü hükümet görevden alındı,
TBMM lağvedildi. Bununla beraber çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar
ve dernekler ile milyonlarca insan mağdur edildi bu darbelerde ve darbe
girişimlerinde. Ne hikmetse darbeler hep gece yarıları yapılmış bu kararlar
milletin iradesine bir balyoz gibi inmiştir. Peki, 15 Temmuz darbe girişimini
diğerlerinden ayıran en önemli etmenler nelerdir? Yıllardır meşru yolları
kullanıp hükümeti daha doğrusu karşısındaki tüm İslami camiaları alt üst etmeye
çalışan bu yapı ne oldu da birden gayri meşru yolları kullanıp insanları
katletme yoluna gitmiştir.
Her ne kadar darbe başkalarına yapılmış gibi gözükse de en
büyük darbeyi kendilerine, ahiretlerine yaptıklarından bihaber olan bu yapı
vazgeçilmez bir gerçeği unuttuklarının farkında değillerdir. Yüzleri kızarıp
gelip özür dilerler mi? Yoksa bu asilik üzerine devam edip ateşlerini
beraberlerinde mi götürecekler bilmiyoruz.
Yaşım kemale ermedi! Fakat dünyada olan bitenleri izleyecek kadar
siyasetin içine girdiğimin farkındayım… Çok şükür ki uyku mahmurluğu
ile darbeye yakalanmadık yoksa darp edilenler sadece insanlar değil bu
topraklarda olacaktı. Darp edilen topraklara muhakkak kuklalarla beraber
emperyalistler ve siyonistlerde yerleşecekti. Zihinlerimizde bulunan küfür
kelimelerinin buralarda arsa aldığını düşünsenize… Ben düşünemiyorum.
Bazı yetkililer, yazarçizerler bu kalkışmanın askeriye
içindeki azınlık bir grup tarafından yapıldığını hatta öncekilere göre
hazırlıksız ve acemice yapıldığını ifade etse de durumun böyle olmadığını
ilerleyen dönemde çok daha rahat göreceklerdir. Nasıl bir belayla
uğraştıklarını, nasıl bir duvara tosladıklarını belki de 28 Şubattan sonra
mütedeyyin kişilerin tutuklanması esnasında alınıp nerede olduğu belli olmayan
gizli arşivler ortaya çıkaracaktır. Çünkü bu yapı daha bu hükümetten öncede
diğer islami camiaları kendileri için bir tehlike görmüş ve tasfiye etme yoluna
gitmiştir. Kurdukları kumpaslar, yaptıkları işkenceler ve kanına girdikleri
masumlar yeni değildir ve olmayacaktır da…
3 gün boyunca yapılan gözaltılar 7 bini geçmiş durumda, 28
Şubatta Müslümanlara yapılan tutuklamalar ise bunun 3 katından fazlaydı. Evet,
28 Şubatta 50 bin mütedeyyin Müslümandan 25 bini cezaevlerine gönderilmişti.
Halen de cezaevinde bulunanlar mevcuttur. Dediğim gibi eğer bu yapının üzerine tam
anlamıyla gidilirse gizli arşivlerde bulunan birçok mesele gün yüzüne çıkacak,
yıllarca iftiraya maruz kalan İslami camialarında nasıl bir karala kampanyasına
tabi tutulduklarını hep beraber göreceğiz inşallah.
Bu yapı öyle şeytani bir surete bürünmüştü ki kumpas yoluyla
içeriye tıkanan herkes bizzat kendi elleriyle girmemiştir. Çünkü hep birilerini
kullanma yoluyla hareket etmiş böylece kendilerini büyük bir ustalıkla
gizlemişlerdir. Darbe teşebbüsünde bulunan tüm rütbelilerde has adamları
olmadığı kesindir. Bunlara ya bir şeyler vadedilmiş, ya da bunlar şantaja maruz
kalmış, akılları kiraya verilmiş veya zorla verdirilmiş kâğıt müsveddeleridir. Kullanıldıktan
sonra bir kenara atılacaklardır.
Son birkaç gündür milletçe büyük bir sınavdan geçtik.
Meydanlar hınca hınç doldu bu saatten sonra başkalarının ekmeğine yağ sürmemek
için ayrıştırıcı, dışlayıcı, öteleyici, söylem ve eylemlerden kaçınarak, bir
olmalı ve bunu güçlendirmeliyiz. Gerçek manada bir kalkınmadan bahsetmek için
adaletin tesisi için yeniden çalışmalara başlamalıyız.
Siyasi, dini inanç ve değerlerimiz ne olursa olsun;
farklılıklarımızı bir kenara bırakıp beraber bir mücadele verebiliyorsak eğer
bunun devamını getirmesini de bilmeliyiz. Mücadele ve güç demişken bir ülkenin
en büyük gücü tankları tüfekleri değildir! En büyük güç etten ve kemikten
örülen duvarladır. Saf sûresinin 4. Ayetinde kullanılan “bunyanun mersus” sözcüğü ile en büyük gücün ne olduğunu açıkça
görebiliyoruz.
“Allah, taşları birbirine kenetlenmiş bir bina (bunyanun mersus) gibi
saflar halinde, Kendi yolunda savaşanları sever.”
Sırf Müslümanların maslahatı için hiç kimse yakın zamanda
kadar bunların hainliklerini yazmış değildir. Bunca yıkımın müsebbiplerine
bundan sonrada “Müslüman kardeşlerimiz!”
diye hitap edebilir miyiz bilmiyorum… Bir başka yazıda görüşmek ümidiyle,
Allaha emanet olun…
![]() |
"darbe ile darp olunanlar" |
19.07.2016 / Salı
Yorumlar
Yorum Gönder