Gerçek ile Sanal Arasındaki İnsan
Konunun daha
anlaşılır olması açısından kavramların anlamını vermek faydalı olacak sanırım.
Kendisi gibi olan, aslına uygun bulunan, yapay olmayan şeylere gerçek yani
sahici, gerçekte yeri olmayan, gerçekte var olmayan, ancak zihinde tasarlanan
şeylere de sanal diyoruz. Dijitalleşmeyi sanal sanabilir miyiz acaba? Maddenin
ve gerçeklerin soyutlanmaya başlandığı bir çağda bizler yok olmaya mı
gidiyoruz? Var olma mücadelelerin zıddına bir el bizleri yok etmeye mi
çalışıyor? Neredeyse kabloların tükenme aşamasına geldiği ve tüm bilgilerin kablosuz
ortamlarla aktarıldığı bir dünyada asırlık medeniyetler silinmeye mi çalışıyor?
Bir kaç gündür gündemden düşmeyen bir haber vardı muhakkak denk gelmişsinizdir.
Kısaca değinmek gerekirse 22 Yaşındaki bir genç Facebook canlı yayınında
tüfekle kendi karnını deşerek intihar etti.
Dijitalleşme…
Ve global dünyanın bir köy halline gelmesi. Dünyanın öbür ucundaki kütüphaneler
dolusu bilginin tek bir dokunuşla gözlerinizin önüne gelmesi, sanal dünyanın en
faydalı ilkleri arasına giriyor değil mi? Tabi bunun canlı yayınında
yüz binlerce kişi önünde intihar etme vakası da var. İlerde bu gibi haberlerin
artacağı gözüküyor. Lafı çok dolandırmadan şuna değinmek istiyorum. Evet tek
bir dokunuşla dünyanın her yerinden haberlere bakabiliyoruz, dünya küçük bir
köy haline geldi. Ne acıdır ki globalleşen dünya köyünde ne komşu ilişkimiz
kaldı ne de akrabalık ilişkimiz kaldı. Bizleri içlerine alan dev LCD ekranlı plazma
televizyonlar, bilgisayarlar, tabletler, telefonlar bize modern dünyanın sanal
esirleri yapmış durumda. Dünyanın uçsuz bucaksız denizlerine açıldığımızı
zannediyoruz fakat ekranlarda heba olduğumuzun farkında değiliz.
Kendimize
verdiğimiz zararı es geçelim. Ailemizi, uzak ve yakın çevremizi bu bataklığın
içine sürüklüyoruz. Hiç mi faydası yok şu sanallığın ya hu? Diye
hayıflanabilirsiniz. Beğenseniz de beğenmesenizde şu değerlendirmeyi ilginize sunmak
istiyorum.
Gerçek
hayatta örf, inanç ve adetlerden dolayı düşüncelerinin önüne set çekenler sanal
dünyada bu duvarı yıkarak adeta çağlayarak, güya esaretinin zincirlerini
kırarak tamamen farklı bir benliğe bürünmektedir. Sanalda herhangi bir düşünce
sınırlamasına takılmadan nefsani istekler özgürce dışa vuruluyor. Kolayca uçsuz
bucaksız bir yalan vadisine kanat çırpmaya başlanıyor da diyebiliriz.
Birbirimizi kandırmaya, birbirimizden faydalanmaya ve birbirimize acı vermeye
başlıyoruz sanal dünyada.
Sanalda
yarattığımız bu karakter ile gerçek hayattaki karakter arasındaki mesafe
giderek arttığı için artık günlük yaşamı sekteye uğratmaya başlıyoruz. Çünkü uçurumun
dibine yuvarlanmış sanal karakter artık gerçek ile tamamen zıt bir hal
almıştır.
Bu geçiş
döneminin karanlık yüzü, arka kapıları, yasakları, günahları ve her ne varsa
görünmeden yaptığımızı zannediyoruz. Sanalda kaybettiğimiz gerçek
kişiliklerimiz asla uzay boşluğunun çöplüğüne gitmiyor. Burada meleklerin her
şeyi kaydetmesinden bahsetmiyorum. Tamamıyla gerçek hayatta iyi kötü her şeyin
– kaybettiğimiz kişiliklerin de – depolandığından bahsediyorum. Katmerli
yalanlarımız, bir başka katmanda katlanarak hafızalarda kaydediliyor.
Ümit edelim
ki gerçek kişiliklerimiz de sanal kişiliklerimizin peşinden yani uçurumdan
yuvarlanmasın, yetişmesin ona, ilişmesin…
Ya olduğumuz
gibi olalım, ya da göründüğümüz gibi. Gerçeklerle buluşmak ümidiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder