Tüketirken Tükenmek

“Kapitalizmin modern mabetlerinde ihlasla yapılan ibadetin adıdır alışveriş çılgınlığı.” 
Kulağa çok bir sivri cümle olarak gelse de halimizin en orta yerinden vuruyor bizi değil mi? Cümle maddi olarak bir tüketimi ele alsa da arka yüzüne bakıldığı zaman madde ile beraber manayı da götürdüğü açıkça görülecektir.
Bütün beden organlarımızı çalıştıran, onlara görevler veren hükümdarın kalp olmasından olacak ki tüketmek olgusunu kalbe ve manasına ithaf ediyorum. İbn Kayyım “Tıbbu-l Kulup” kitabında nefis terbiyesinden bahsederken kalbin insanın denge merkezinde yerleşik olduğunu ve beden organlarının en şereflisi olduğunu dile getirmekte, hayatın onunla mümkün olduğu ifade etmektedir. Evet, o tüm öfke ve güzelliklerin madenidir. Kalpler üçe ayrılır.  1- Sağlıklı kalp, 2- Ölü kalp, 3- Hastalıklı kalp.   Birinci kalp huzurlu yumuşak dikkatli ve uyanıktır. İkinci kalp katıdır ve ölüdür. Üçüncü kalp hastadır, ya iyileşir tekrar sağlığına kavuşur ya da hastalığı ilerler ve ölür.
 Kalp tüm bedenimizin hükümdarı olması sebebiyle, var olan tüm ihtiyaçların gidericisi hükmündedir. Tatminsizliğin son bulması ve bu doyumsuzluğu giderebilmesi için hiç tükenmeyecek bir manaya bağlanması gerekir.  Organların ve isteklerin çok oluşu bir karmaşa ve dağınıklık yaratır. Bu dağınıklık toparlanmazsa kalpte hastalık başlar. Tüketirken tükenmemek için, tükettiklerimize dikkat etmeli, kalbimizi huzura kavuşturmak için teskin etmeli ve sürekli telkinde bulunmalıyız.    
 “Günlük alışverişten lüks tüketime, beden bakımından cinselliğe, reklamdan Pop Art’a ve bireylerin dinlenme biçimlerine kadar tüm yönleriyle tüketim toplumunu çözümlüyor.” İfadeleri ile tüketim toplumundan bahseden Jean Baudrillard aslında bu tüketim çılgınlığının hayatımızın her anında ve alanında olduğunu bizler için vurguluyor.
 Dünyanın merkezine koyduğumuz madde her yere ve her kesime ulaşmış durumda, en geleneksel toplumlar dahi tüketim alışkanlıklarını değiştirdi. Tüketirken tükendi. İnsanı ilişkilerin yerini giderek nesnelerle ilişkiye bıraktığımız bu çağda tekrar öze dönmenin formüllerini oluşturmalı hastalıklı kalplerimizi sağlığına geri döndürmeliyiz.
Gerçek ihtiyaçlarımız ile sahte ihtiyaçlarımız arasındaki ayrımı iyi yapamadığımızdan olmalı ki haddinden fazla tüketiyoruz. Yiyecekler, içecekler, zaman, ikili ilişkiler, sağlık, zenginlik… Bizde olan olmayan her şeyi tüketmeye meyilliyiz. Ne dersiniz? Acaba tüketim anlayışımız farklılaşmayı ortaya çıkarmak için kendimizce çıkardığımız bir ihtiyaç olabilir mi? Şu zamanda tüketmek bizim için bir zorunluluğa dönüşmüş gibi değil mi?
‘Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar çok mutlu oluruz’ düşüncesi bizi zamanla mutsuzluğa sürüklüyor. Yazının başında bahsettiğim 3. Kalbin özelliklerinden bir tanesi de budur. Beden hastalığının farkında dahi olamıyor. Yani hastalıklı kalp yerini ölüme bırakıyor. Doyumsuzluk ve hırs bizi strese dolayısıyla hayatımızı yaşanmaz bir hale sokuyor. Madden hastalıklı olan bir kalp manen bir boşluğun içine düşüyor.
Tüketirken tükeniyoruz. Sorgulamayı, minimalist yaşamayı, alternatifler oluşturmayı, adil ve etik olmayı benimsemeyi öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor.

Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz, bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz…

19 Mayıs Cuma

Muhammed Zeki Aygur

Yorumlar

Popüler Yayınlar