10-22 Eylül 2018 İsveç İzlenimlerim, Erasmus + projesi, Gençlik Değişimi, Çevka,
10-22 Eylül İsveç İzlenimlerim
Uzun zamandır yurtdışına çıkmak, oraları görmek, oradaki
insanlarla tanışmak, yeni kültürleri keşfetmek hayalimdeydi. Bu hayalimi gerçekleştirmek için öncelikle
bir pasaporta ve vizeye ihtiyacım olduğunu çok iyi biliyordum. Bunun için geçen
yıl pasaport çıkarmaya karar verdim. Pasaportum 10 gün içerisinde elimde oldu
fakat bu pasaport ile nereye gidebileceğimi tahmin edemedim. Bu süre zarfında
Diyarbakır'da faaliyet yürüten Diyarbakır Çevre ve Kalkınma Derneği üye ve
gönülleri ile tanıştım. Derneğin faaliyetleri hakkında bilgiler edindim ve
derneğin sosyal medyada yapmış olduğu proje duyurularını yakından takip etmeye
başladım. Bir gün derneğin İsveç'te bir proje ilanına çıktığını görünce
hemen başvurdum.
Pasaportumu aldıktan tam bir yıl sonra İsveç projesine kabul
edildiğimi duyunca o kadar sevindim ki
bunun tarifini yapabilmek gerçekten zor diyebilirim. Evet pasaportum vardı fakat İsveç'e
gidebilmek için bir vizem yoktu. Çabucak vizeye başvurup sonuçların gelmesini
bekledim. Vize başvurusu için heyecanla İstanbul'a geldim. İstanbul'da
başvurumu yaptıktan sonra 15 gün içerisinde vize başvurum kabul edildi ve üç
aylık Schengen vizesi aldım. Bu arada vize başvurusunda baştan sona kadar bana
yol gösterici olan Hakan Kuzu abime teşekkürlerimi sunuyorum.
Vizeyi almanın haberi galiba pasaportu almanın haberinden
daha fazla heyecan vericiydi diyebilirim
çünkü bu vize ile tüm Avrupa birliği üyesi ülkeleri gezebilecek ve görme imkanı
bulabilecektim. Projemiz İsveç'in Karlstad şehrinde 11-20 Eylül tarihleri
arasında gerçekleşecekti. Projeye İsveç, Makedonya, Slovakya, Bulgaristan, İtalya
ve Türkiye olmak üzere toplam 60
katılımcı ile beraber gidecektik .Eylül ayı gelip çattı. Türkiye'den 10 arkadaşla beraber yola çıktık. Yolculuk yaklaşık olarak 3 saat sürdü. Daha
biz havadayken bile uçaktan İsveç'in bitki örtüsünü, ormanlarını, küçük küçük
adacıklarını seyretme fırsatı bulmuştum. Stockholm'e indiğimizde dahi bahar çiçeklerini,
kokularını çok rahat bir şekilde hissediyorduk. Eylül ayındaydık fakat sanki nisan ayıymış gibi hey yer yeşil ve
kokuluydu çiçeklerden.
Normalde dil bilmeyenler için yurt dışına çıkmak bir
kabustur. Bende ilk defa yurtdışına
çıkıyordum İngilizce bilmememe rağmen gayet rahat ve sevinçli bir şekilde burayı
turlamanın ve tanımanın yollarını arıyordum. Ekibimizde İngilizce bilen arkadaşlarımız
olduğu için bizlere tercümanlık yapıyorlardı. Bu vesileyle Mansur'a, Aycan'a
Berna'ya teşekkür ediyorum. Proje yaklaşık olarak 10 gün sürdü her bir günü
için iyi ki gelmişim dediğim projenin nasıl geçtiğini anlatmak benim için gerçekten
zor. 2-3 ay boyunca hazırlığını yaptığım
proje göz açıp kapayıncaya kadar bitivermişti.
Orada yeni kültürleri, yeni şehirleri, yeni insanları
tanımakla kalmayıp sorunun bir parçası olmak yerine çözümün bir parçası olarak fikirler
ürettik, birbirimizden bilgiler edindik. Özellikle ekolojik girişimcilik
konusunda farkındalığımız arttı, ufkumuz
genişledi ve girişimciliğe farklı bir açıdan bakabilme fırsatı bulduk. Ülkemizin de bu tip projelere yapacağı
desteklerin artırmasını talep ediyor, betona yatırım yapmak yerine doğaya yatırım yapılmasını temenni
ediyorum.
İster istemez orda olduğum sürece, ülkeler arasında
teknolojik gelişmeler bakımından kıyaslama yapmak zorunda kaldım. Çünkü bu farklılık gözle görülebilir
düzeydeydi. Toplumdaki bilinç ve bilgi düzeyinin yüksek olmasıyla insanların
birbirlerine karşı daha saygılı olduğunu, bundan dolayı şehrin daha düzenli, daha az gürültülü,
daha az karmaşık ve derli toplu olduğunu
görmüş olduk.
Örneğin İsveç'te şehrin büyük bir bölümünde ışıklara
rastlamadık. Yayalar yola adım attığı andan itibaren sürücüler durarak
yayaların karşıdan karşıya geçmesini bekliyorlar. Oysa Türkiye'de maalesef biz yayalar araçların
geçmesini bekledikten sonra karşıya geçiyoruz. Ne yayanın araçlara, ne de
araçların yayalara saygısı var. Bunun için ışıklara, uyarı levhalarına ve
kornalara ihtiyaç duyuyoruz. Yanlış duymadınız orada hiç korna sesi duymadık.
Ambulans ve polis araçlarının sirenleri dışında hiç bir arabanın korna çaldığı
duymadık. Bizde daha kırmızı ışık yanıyorken kilometrelerce uzunluğundaki
kuyruktan bir korna senfonisi oluştuğu görüyoruz. İsveç'te de Norveç'te de
şehrin her yerinde yüzlerce bisiklet istasyonu var. Bisiklet yolları ile şehri
rahatlıkla turlayabilirsiniz. Böylelikle ses, hava toprak ve su kirliliğinin
bir parçası olmaktan uzak kalıyorsunuz.
Şehrin belirli noktalarında çöp toplama merkezleri
bulunduğunu ve bu çöp konteynırlarının şifrelerle kilitli olduğunu gördük.
Herkes evinde biriktirmiş olduğu plastik, kağıt, cam, kağıt ve gıda atıklarını bu çöp merkezlerinde tasnif
ediyor ve bunları geri dönüşüm merkezine gönderiyor. Atığın türüne göre
vatandaşa belli bir ücret ödeniyor. AVM'lerde,
marketlerde, tren istasyonlarında, alışveriş merkezlerinde, ne bir özel
güvenlik görevlisine ne de bir polise,
Xray cihazına rastlamadık desem yeridir. Zamanla dışarıdan gelen yabancılar şehrin
düzenini bozduğu için bazı noktalarda
güvenlik önlemleri alınmış. Ekibimiz arasındaki geçen konuşmaları aşağıya
özetlersem ne demek istediğimi çok daha iyi anlarsınız.
- İnternette toplu taşıma araçlarında kontrol olmuyor diye
duymuştum
+ E tamam ne güzel işte. Bizde bilet almadan binelim.
-A baksana hiç güvenlik kontrolü yok.
+Var ya ben buraya istediğimi sokarım.
-Vay be markette kasiyer bile yok.
+Arkadaş ben markette doyar çıkarım şimdi. :)
Yurtdışından gelen yabancılar bu şekildeki belli başlı
kuralları çiğnediğinden ve şehrin yapısını bozduğundan dolayı yabancılara karşı
biraz soğuk davrandıklarını gördük. Ki biraz haklılar da...
Türk lirası ile İsveç, Norveç kronunu karşılaştırdığımızda
normalde türk lirası daha değerli fakat oradaki her şey çok daha pahalı. Bir
kaç örnek verecek olursak mesela yarım litre su İsveç'te yaklaşık olarak 15-25 lira iken Norveç'te 20-35 liraya denk
geliyor. 1 adet salatalık 14 lira, 1
adet limon 5 lira gibi... Gıda gibi ulaşım elektrikte aynı şekilde pahalı.
10-15 dakikalık yol 100 lira civarında.
Öğrenci iseniz bu 75 liraya kadar düşüyor.
Bu bilgiye daha önce sahip olduğumdan dolayı Türkiye'den yanıma bir çok
şey alarak gittim.
Belki de garip gelecek ama bu kadar düzene, ileri
teknolojiye ve yapay zekaya rağmen İsveç ve Norveç'te tuvaletlerde su
bulunmuyor , yani temizliğinizi sadece kağıt havluyla yapmak zorunda
kalıyorsunuz. Buda bizim için tabii ki de ayrıca bir güçlük oldu. Su olmadan
yapılan temizliğin ne kadar etkisi olur bilemiyorum.
Bu sehayat bana birçok şey öğretti. Yurt dışına çıkıp farklı
insanları tanımayı bu denli geciktirdiğim için pişmanım. Türkçe ve Arapça
dışında dil bilememenin zorluğu bir ayrıydı diyebilirim. Evet bir kez daha
dilin önemini idrak ettim diyebilirim. Söyleyecek çok şeyiniz var ama bunu dile getiremiyorsanız
bildiklerinizin hiç bir anlamı kalmıyor. Kendinizi dirileştirmenin tek yolu
hayatın tazeliğinde yenilenmek, gelişen imkanlarla beraber geliştirmektir. En yakın zamanda İngilizce öğrenmeyi (veya
farklı bir dil de olabilir) başta
kendime tavsiye ederek siz değerli okurlarıma da şiddetle tavsiye ediyorum.
İsveç'te bizleri karşılayan Osman Bayrakdar'a, ağırlayıp
misafir eden ve bir an olsun mutfaktan ayrılmayan Serhat Baran'a, Karlstad Gençlik Derneği
Başkanı Yunus Kayhan'a başta olmak üzere, bizleri Türkiye'yi temsilen gönderen
Diyarbakır Çevre ve Kalkınma Derneği yönetimine yine çok çok teşekkür etmek
istiyorum. Ve yine ekibimizde bulunan diğer yol arkadaşlarına teşekkür
ediyorum.
Farklı bir projede karşılaşmayı temenni ediyorum. Hoşça
kalın.
Muhammed Zeki Aygur
Yorumlar
Yorum Gönder