You Tube’da nasıl 1 milyon izlenirsin? Kazandığım parayı açıklıyorum

Hiç kitap okumadan, hiç araştırma yapmadan, hazıra konarak nasıl mı 1 milyon izlenir hadi sizi daha fazla bekletmeden videoya geçelim…
Siz yapıyor musunuz bilmiyorum  ama her birkaç günde bir hem haber sitelerini hem de sosyal medya  platfromlarında nelerin gündem olduğunu kontrol ederim. Takibini yaptığım sosyal platformlardan biri de youtube’tur. İçlerinde hayranlıkla takip edip beğendiğim kanallar olmak ile beraber oranlama yaptığımda ki muhtemelen sizde aynı kanıya varmışsınızdır, gündemdeki videoların çoğu eğlence, müzik ve dizi sektörü gibi insanın daha çok vaktini çalan konulardan oluşuyor.  Ahmet Mehmet’in tüm kirli çamaşırlarını ortaya seriyor. Her kanaldan farklı ifşa videoları yükleniyor. Ana sayfada gündemde olan 50 videonun birkaç tanesi hariç neredeyse tümü insanı oyalayan ve sonunda bir şey katmayan videolardan oluşuyor. Peki nasıl oluyor da bu tür videolar çok kısa sürelerde milyonlar tarafından izleniyor.
Belki bu tür videoları hazırlamak için çaba sarf edenlerde var bu kişileri de ayrıca takdir ediyorum doğrusu çünkü izleyici kitlesini iyi analiz etmiş ve kitleye göre içerik üretiyorlar. Peki işin sırrı tam olarak nerde?  Sorunun ana kaynağı platformun kendisi mi yoksa biz miyiz? Kanal sahipleri saçma içerik üretiyorsa biz niye izliyoruz. Meraktan mı açıp bakıyoruz yoksa gerçekten severek mi takip ediyoruz.
Gündemdeki 50 videonun 30’u sadece dizilere ait.  Geriye kalan kanalları kişisel hesaplar oluşturuyor.  Kişisel hesaplarda ise çoğunlukla ifşalar, kışkırtmalar, ürün incelemeleri, oyun, videoları,  günlük vloglar yer alıyor.
Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği (RATEM) ‘in hazırladığı 2018 Türkiye Radyo Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporunda dünya genelinde kişi başına düşen günlük izleme sürelerinde Türkiye ilk sırada yer aldı.  Anadolu Ajansı’nın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan derlediği verilere göre sadece 5 saat 30 dakika olduğu belirtiliyor. Sosyal medyayı da bu verilere eklediğimiz zaman 8 saati aşıyor. Araştırmaya göre ilk sırada yer alan Türkiye’yi, 4 saat 25 dakika ile Japonya,  4 saat 21 dakika ile İtalya izliyor. Dünyada eğlence anlayışının merkezine yerleşmiş olan dizi sektörü giderek güçlü bir ekonomiye dönüşmektedir.
Teknolojinin her geçen gün ilerlemesiyle birlikte toplumlar da evrimleşmeye devam ediyor.  Sosyal medya platformları da kişilerin ister kişisel ister mesleki olsun sahip oldukları bilgi, birikim, fikir, tutum, duygu ve düşüncelerini paylaştıkları bir özgürlük alanı olması sebebiyle kullanıcılar zamanlarının çoğunu buralarda geçirirler.
Ortalama bir insan günde 2 saatini sosyal medyada geçirmektedir, bu da yaşam süresinden 5 yıl 4 ay kadar bir zamana tekabül ediyor. Özellikle genç kesim her gün 9 saatini sosyal medyada harcıyor. Her ne kadar sosyal medya dünyayla bağ kurmak için emsalsiz bir araç olsa da, haddinden fazla kullanımı kullanıcıları her anlamda olumsuz etkiliyor. Peki; sosyal medyada geçirdiğimiz zaman nereye gidiyor?
Bütün bu verileri bir kenara bırakıp bu tür içeriklerin nasıl milyonlarca kez izlendiğine gelecek olursak. Acaba Youtube başta olmak üzere kasıtlı bir şekilde bunu yapın mı diyor? Eğlence sektörünü destekliyorum. İnsanların zamanını çalacak, onları üretimden alıkoyup tüketime sev edecek her türlü içeriği destekliyorum mu diyor?
Bildiğiniz gibi tüketim kültürü kendini sadece mal bazında göstermiyor. Yaşamın hızını arttırarakta kendini gösteriyor. Arabalardan bilgisayara kadar kentlerde yaşamın hızı sürekli artıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen bir telaş oluşuyor. Günü yaşamak, yarını düşünmemek toplumun felsefesi durumuna geliyor.
Kısa, özensiz, çabuk tüketilen cümleler ile konuşan ve yazışan, sürekli koşuşturan bir topluma dönüşülüyor. Belki de yavaş oldukları için yaşlılar bile daha az önemseniyor. Hız arttıkça tatminsizlik ve tüketimde artıyor. Sürekli tüketiliyor. Yaşam daha fazla erteleniyor. Çabuk yemek yeniyor, hızlı kilo alınıyor. Alınan kilolar hızla atılmak isteniyor. ‘Kullan at’ tüketimin ideolojisi oluyor. Aşklar, evlilikler, arkadaşlıklar, yemekler, oyuncaklar, giyecekler, mobilyalar, evler, kentler, kasabalar, köyler her şey tüketiliyor.
Yoğun tüketim kültürü içinde ezilip gidiyoruz. Hızlı yaşam içinde saygı ve gelenekler unutuluyor. At yarışı benzeri bir yaşama zorlanıyoruz. Sürekli temposu ve hızı artan bir yaşam ve yaşam içinde sürekli yarışma. Aile içinde, arkadaşlar arasında, okulda, işyerinde sürekli yarışmaya ve başarıya odaklı bir yaşam. Bir sınavdan ötekine koşturulan bir ömür. Ancak, bu kadar hız ve yarışa karşın geleceğini planlayamayan ve önünü göremeyecek kadar gelecek körü olan bir nesil yetişiyor.
Hızlı, özensiz ve çabuk tüketime dayalı yaşam içerisinde artık kimse okumuyor. Bir kitap veya makale bile baştan sona okunmuyor. Atlayarak gözden geçiriliyor. Okunanın sadece özeti anlaşılmaya çalışılıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunuyor. ‘Hap’ şeklinde verilen bilgiler makbul görülüyor. Yargıya varmak için çaba sarfedilmiyor. Önyargılar yeterli görülüyor. Hiçbir şey derinlemesine irdelenmiyor.   Sadece bilgisayar ekranına veya televizyona bakılıyor.
 Televizyonlardaki  programlar ve sosyal medyadaki yayınlar  küçük yaş zeka seviyesine göre ayarlanıyor. Başka şeyle meşgulken anlayabileceğiniz seviyede programlar sunuluyor. Kafa yormaya gerek duyulmuyor.  En önemli ve en karmaşık olan şey de ne biliyor musunuz? Aklında, cinsiyetinde, içeceklerinde karışık olanı teşvik ediliyor. “3’ü bir arada’ içecekler devrinde yaşıyoruz. Emeğe gerek yok. Herşey hazır.
Her şeyin hazır olmadığı okumanın, okumayı anlamanın, anladığını hayata geçirmenin, hayata geçirilenin sonuçlandırıldığı bir sabaha uyanmak temennisiyle.Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz aslında,  bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz…


Yorumlar

Popüler Yayınlar